EdebiyatKültür

Tükendik, Tükendik Gibi

Tükendik, tükendik gibi dostlarım.

Zaman tüketirdi bizi, gençliğimizin değerini bilememekten yakınırdık hep; ekonomik bunalımlarımız, okuyamamaktan bu hallere düştüğümüzden yakınırdık, sevda peşinde koşar ve yorgunluktan tükenirdik. Ya şimdi? Ya şimdi neyden yakınacağız? Artık sayamıyorum yakınılacak şeyleri, sonunu göremiyorum.

 

Tıpkı eski, restorasyonu yapılmamış bir bina gibi kolonlarımız çatlamıştı, şimdi ise çöküyor.

Ben asla eski zamanlarda yaşamadım, sonuçta daha 17 yaşındayım. Fakat ilgim ve merakım beni o zamanlarda hayatın nasıl olduğunu az çok öğrenmeye itti. İlle de araştırma yapmaya gerek yok zaten, o zamanın çocukları, bugünün insanlarından nasıl zamanlar oldukları net bir şekilde anlaşılıyor. Bunu siyasi bir amaçla yazmıyorum, söylemiyorum lütfen yanlış anlaşılmasın. Benim sözüm ülkemin sorunlarının artık devasa boyutlara ulaşmasıyla birlikte toplum yapısına da verdiği zararlar ve açtığı derin ve kanayan yaralara. Etrafınıza bakmanızı istiyorum. Aile içi sohbetlerinize, arkadaş çevrenizdeki sohbetlere… Sadece dikkatle bakın, tartın. Hepimiz barut fıçısı gibiyiz birbirimize karşı. Sebepleri çok. Hani dedim ya “ülke sorunlarının devasa boyuta ulaşması” diye işte ona burada geliyorum.

 

Biz hayırsever, yardımsever bir milletiz, ya da öyleydik.

Eskiden herkes birbirinden bir şey beklemeksizin tüm imkanlarıyla yardım ederdi birbirlerine. Hala edenler var, ancak artık o edenlere sanki farklı bir varlıkmış, farklı bir dünyadan gelmiş gibi bakılıyor. Hatta bunda o kadar yozlaşmışız ki o iyi kalpli, iyi niyetli insanın yaptığı iyilikte art niyet dahi arıyoruz. Bunun tam tersi bize iyilik yapan bir insan olduğunda da o insanı dibine kadar kullanıyor, temiz kalpliliğiyle oynuyoruz ve onların yanlışa yönelmelerine sebep olacak dersler veriyoruz. Tükettiğimiz ahlakımızla ahlaklıların ahlakını da tüketiyoruz anlayacağınız…

 

Bir başka hususta halihazırda olan ve artan ırk ayrımcılığı

Türk, Kürt, Arap, Laz, Suriyeli, Çingene ne fark eder, hepimiz aynı toprağın evlatlarıyız, hep öyleydik. Sırf bir takım puştlar olduğu için birbirimizi dışlıyoruz, sanki dışladıklarımız hepsi puştmuş gibi… “Ben Kürtlere ev satmam” “Suriyeliler giremez” “Çingeneye ev mi kiralanır” ve daha nice ayrılıkçı, dışlayıcı düşüncelerle donatıldık farkında mısınız? Halbuki her milletin kendine has güzel özellikleri var. Biz bunu görmek yerine sadece kötü yanlarını alıp, koskoca bir ırkı aşağılıyor, küçümsüyor ve dışlıyoruz. Bu da bizim birbirimizden kopmamızı sağlıyor. Bu yüzdendir o puştlar yüzünden dışladığımız ırklarda puştların artması. Onların gözündeki kardeş imajını da tüketmemizden ötürü oluyor bu birazda.

Cebimizde kuruş kalmadı, birbirimize sarıyoruz.

Bu konu çok hassas bir konu, biliyorum. Çünkü herkesin kanayan bir yarası var bu hususta. Biz ne yaptık biliyor musunuz? Biz çok fazla, çok fazla kolaya kaçtık. Hepimiz, milletçe yaptık bunu. İktidarından tutun, muhalifine; işçisinden patronuna hepimizin bugün ki durumda bir parmağımız var. Bu kolaya kaçma 1900’lerin ortalarında başlayan, artık son raddede olan bir tüketim bu.

“Her fabrika kaledir” demiş Mustafa Kemal

Kalelerimizi tükettik biz. Hiçbir araştırma yapmayın, gerek yok. Bir markete hatta pazara dahi gitseniz size benim bu dediklerimi kanıtlayacaktır. Pazar insanlar tarafından neden tercih edilir? Uygun olduğu için. Pazarlar da uygun değil artık. Çünkü biz üretmedik. Üretmediğimiz gibi üreteni de korumadık, kollamadık. Üretim bitme noktasına geldi artık. Buna rağmen hala üretmiyoruz, üretemiyoruz. Parası yetişmedikçe bir sonraki ay ne yapacağını düşünmeden yada umursamadan kredi kartı kullanan bir insan gibi olduk. Ancak artık kredi kartımızın limiti doldu, veya dolmak üzere. Biz hala bunu idrak edemiyoruz. Bu basit bir borçlanma durumu değil, bir insan borcunu ödeyemezse ne olur? Evine haciz gelir. Nesi var, nesi yoksa hepsi alınır elinden. Bunu devlet katında düşünün, sizce ne olur? Bunun cevabını geçmişten alabilirsiniz. Anlayacağınız paramızı da tükettik, tükettik sayılır değerli dostlarım…

 

Şöyle bakınca sanırım bir tükenmeyen dostluklarımız kaldı ey dostlarım. Bilirsiniz hayat ve durumumuz her şeyi tüketmeye, yok etmeye barbarca bir şekilde devam etse de, bir tebessüm… Bunun değeri hiçbir zaman tükenmeyecek…

Mehmet Akif Özgürer

Merhaba! Adım Mehmet Akif ama sadece Akif desen de yeterli olur :) 19 Yaşındayım. Atatürk Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencisiyim. Lise yıllarından beri başta edebi türde olmak üzere çeşit çeşit yazılar yazmaktayım. Tabii bilgisayar tutkumdan dolayı orada da yazılarımı görebilmeniz mümkün. Daha çok kafama göre yazıyorum anlayacağın...

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu
Kapalı