
Esmek ve Ezgi: Türk Müziğinin Kökeni
İnsanların yağmurun yağmasını, kıyıya vuran dalgaları, rüzgarın sesini ve kuşların ötüşünü kısaca doğayı taklit etmesinin temel amacı; birbirlerine işaret vermekti. Fakat zamanla gelişen insanlık, bir zaman sonra bu sesleri hoşlarına gidecekleri şekilde düzenlemesi ile müziği oluşturmaya başlamıştır. Birbirinden ayrı yaşayan insan toplulukların, müziği keşfetmeye başlaması da birbirinden farklı olmuştur. İlk Türklerin müziklerinin oluşumu, rüzgarın esmesine dayandırıldığı söyleniyor. Öyle ki “Ezgi” kelimesi “Esmek”ten yani rüzgarın esmesinden geldiği bilinir. Türkiye’de pek kullanılmayan “Bir türkü estir.” cümlesi, Orta Asya Türk devletlerinde, günlük konuşma dilinde kullanılmaktadır. Türk Müziğinin Kökeni
Türk Müziğinin İnanç ile Bağdaşıklığı

İnsanlığın varoluşundan beri insanlar, bir şeylerden sığınmak için kendilerinden daha yüce bir varlığa içgüdüleri ile inanmışlardır. Bir çok büyük kültürden(Anav, Karasuk, Andranova) etkilenen Türklerin ilk inancı Gök Tanrı inancı, kara dönem olarak adlandırılan yazıdan önceki çağda, sığınak arama duygusu ile keşfettikleri bir inançtır. Türkler Gök Tanrı inancının yanında Şamanizmi de yaşamışlardır. Türklerde ki inanç sisteminin getirdiği, doğanın kutsaliyeti ve göğün yüceliği Türklerde ezgilerin oluşumunun sebebidir. Esen rüzgarlar, Türk müzik aletlerinin oluşmasına katkı sağlamıştır.

Ezgi kelime anlamıyla; belirli bir duyguyu yansıtmak için yan yana getirilen notalar dizini demektir. Türklerde ezgi; ata ruhları ve doğa varlıkları ile iletişime geçmeye ve onlardan yardım almaya dayanan Kamlık(aynı zamanda müzik yapan insanlar) inancında, her şeyin bir ruhu olduğuna inandıkları için onların seslerini taklit etmeye dayalıdır. Yani, su sesini taklit etmeye çalışan bir kam, suyu kendi zihninde yoğurur ve belirli bir biçimde tüm duygularını da katarak dışa vurur.
Temir kopuz, doğa seslerini taklit edilmesinde kamların en büyük yardımcısıydı. Zira kamlar; transa geçmek, tanrıyla iletişim kurmak, nesne ruhlarını taklit etmek, hasta iyileştirmek, ölen atalarla konuşmak için davullarının yanında ağız kopuzlarını da kullanırlardı.

Kam ve Türk Müziğinin Kökeni
Kamlık, doğuştan gelen bir özelliktir. Kişinin kam olacağı, doğduğunda ki alametleri ile birlikte keşfedilir ve ona göre yetiştirilirdi. Her kamın kendine ait bir davulu vardır ve tanrı ile iletişiminin tek aracısı davuludur. Davuluyla benliğini bütünlemiştir. Kam, davulunun üzerini bir çok mitolojik motif ile süslemiştir. Ayı pençesi şeklinde tokmağı ile bazen cızırtıya benzer cılız bazen ise gök gürültüsüne benzer kuvvetli sesler çıkartırlardı. Yer altından gelen sesleri davulu ile taklit eden kam, davullarında çan ve zil kullandıkları da bilinmektedir. davulunu yere indirmek ve göğe kaldırmak, onun içerisinden gelen tüm duygularını, bütün benliğiyle hareket etmesini sağlayan tek şeydir. Kamlar aynı zamanda ritüellerinde davul çalmaz, ilahilerde söylerdi.
Kök Türklere gelindiği vakit artık kamlar dini bir figür olmalarının yanı sıra, şair, şarkıcı, müzisyen, kâhin, hekim, halk gelenek ve menkıbelerinin yaşatıcıları olarak da kabul edilmiştir. Tüm bunların dışında müzik yapan halk ozanları da mevcuttur, genel olarak müzik aletleri; iki telli Iklığ ve üç telli kopuzdur. Ayrıca kamların da kimi zaman halk ozanları gibi iki telli kopuz kullandıkları da görülmekteydi. Genellikle dut ağacından yapılan iki telli kopuzların içerisinde gizemli bir atın veya leyleğin ruhunun taşınıldığına inanılırdı.

Kök Türklerde Müzik
Türklerin her türlü eğlence ve törenlerinde müzik yaptıkları Çin kaynaklarınca belirtilmiştir. Türklerin kutlu dağ olarak kabul ettikleri dağın tepesinde gök, eteğinde yer ve su ayini yapılmaktaydı. Gök ayini ancak, Gök Tanrı’nın temsilcisi olan hükümdar tarafından yapılabilirdi. Bu durum da şunu gösteriyor ki; Hükümdarın buyruğunda ayin, ayin sırasında ise müzik yapılmaktaydı. Bu müziği ise küvürk(kös), tomruk(davul), ceng(zil) gibi müzik aletleri kullanan Tuğ Takımı yapmaktaydı. Aynı zamanda yuğ(cenaze) törenlerinde ise sıgıtçı ve ağıtçılar bulunmakta, müzikal tabanlı bir ağıt yakma mevcuttu.
Anca kazğanmış itmiş ilimiz törümüz erti. Türk Oğuz begleri budun eşiding. Üze tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilirigin törürfgin kim artatı [udaçı erti]?
–Öyle kazanılmış, düzene sokulmuş ilimiz, töremiz vardı. Türk, Oğuz beyleri, milleti, işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini töreni kim boza bilecekti?-
Kök Türklerin, metinleri incelendiğinde de, müzikal nitelikli bir üslup dikkat çeker. Aliterasyonlar, simetrik cümlecikler gibi pek çok unsur, düzyazı üslubunun doğal olarak müzikal olmasını sağlamıştır. Diğer Türk devletlerinde de olduğu gibi Kök Türklerde de davul, hükümdarlık sembolü olarak önemli bir yere sahipti.
Farklı Bir Vokal Tarzı: Hömey
Günümüzde Anadolu’da yok olmuş fakat Orta Asya devletlerinde, halk müziği içerisinde yaygın olarak kullanılan bir çeşit vokal tarzı olan Hömey(throat singing) ya da yaygın olarak bilinen adıyla gırtlak müziği, Tuva Türklerinin birbirlerine uzak dağlardan seslenmeye çalışmasından doğmuştur. Birbirlerine uzak mesafelerden seslenmeye çalışan göçebe toplumun hayvancılıkla uğraşan halkı, zaman sonra gırtlaklarının gelişmesi ve çeşitli ses taklitlerini yapabilmesi ile, Türk müziğinin ve kamların ayinlerinde kullandığı bir çeşit vokal olmasını sağlamıştır.
Hömeyin, Orta Asya Türk müziğinin vazgeçilmezi olması günümüzde de devam etmektedir. Orta Asya Türk devletlerine ait çeşitli müzik türlerinde, arka vokal olarak hömey kullanılmaktadır. Zamanında ise kamların ayinlerinin vazgeçilmezi olmuş ve ilahilerini seslendirirken de yakarışlarını hömey ile şahlandırmışlardır. khöömei(hömey) vokal, genellikle bu tekniği kullanan kişinin doğada gördüğü şeyleri gırtlaktan yükselen, alçalan, incelen veya kalınlaşan sesler çıkartarak tarif etme sanatıdır.
khöömei vokal ile savaşlar, dağlar, ırmaklar, bulutlar, gökyüzü ve çoğunluğu doğa olayı olan bir çok şey anlatılabilir bu o dili kullananın veya kamın gördüklerine kalmıştır.
Sıgıt, Kargıra, Ezengiler, Borbandıgır, Kömey
Sıgıt: En tiz sesli ve uzaktan duyulanıdır ve kuş ötüşlerini taklit eder. Çobanlar dağlarda bu şekilde haberleşir. Sıgıt eski Türkçede ağlamak, ağıt yakmak anlamına gelir. Zamanla sıgıtı ağıt yakmak için kullanılmıştır.
Kargıra: Çok bas olanıdır. Develerin sesleri taklit edilir. Gargara yapıyormuşcasına, olabildiğince kalın ve gırtlak yoran türüdür.
Ezengiler: Atlara çağrı için kullanılan türdür. Geniz açılıp kapatılarak burundan ses verilir.
Borbandıgır: Nehirde fokurdayan suların sesi taklit edilir. Bas bir ses çıkartılır.
Kömey: Doğadaki rüzgarların ve esintilerin sesi taklit edilir.
Türklerin Çalgıları

Türklerin ilk ve temel müzik aletleri, yaylıdır. Türklere ait olduğu bilinen ilk yaylı kopuz, Iklığdır(İgil, Kemança, Kemane çeşitlerindendir). Kopuz ise kelime anlamıyla; enstrüman demektir. Yani Ağız kopuzu, ağız enstrümanı anlamına gelir. Türklerde, 3 tür çalgı türü vardır; Vurmalı, Telli, Nefesli ve bir vokal tarzı olan Hömey.
Vurmalılar; Kudüm, Mazhar, Köbürge(Davul)
Telliler; Dombra, Kılkopuz, Iklığ(Topşur/İgil), Tar, Tanbur, Murinhur, Temir Kopuz(Ağız), Kemança
Nefesliler; Balaban, Sıbızgı, Koray
Hömey; Sıgıt, Kargıra, Ezengiler, Borbandıgır, Kömey
Sayın Emir Can Genç,
İnternet sayfanızda kullandığınız resimdeki Kam Davulu ve Kıl Kopuz’un yapımcısı benim. Lütfen adımı yazar mısınız?
Tabii ki de yazarız 🙂